Ana SayfaBatı Trakya HaberHaberler

Koray Bağdatlı, Batı Trakya’da kimlik ve iyileşme ilişkisini kaleme aldı: “Terapi, bir köprü kurmaktır”

22/10/2025

DEB Partisi Genel Başkan Yardımcısı Koray Bağdatlı, Batı Trakya’daki psikolojik iyileşme süreçlerini kültürel kimlik ve toplumsal bağlam açısından ele alan “Kültürlerarası Psikoterapi: Batı Trakya’da Terapi, Kimlik ve İyileşme” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Bağdatlı yazısında, bölgedeki terapi anlayışının yalnızca bireysel bir süreç olmadığını, aynı zamanda toplumsal belleği ve kültürel kimliği de kapsayan çok katmanlı bir iyileşme biçimi olduğunu vurguladı.

Bağdatlı’nın yazısı şöyle:

“Kültürlerarası Psikoterapi: Batı Trakya’da Terapi, Kimlik ve İyileşme

Batı Trakya’da bir insanla konuşmaya başladığınızda, aslında sadece bir kişiyle konuşuyor olmazsınız. Onun annesi de o sohbetin içindedir, babasının suskunluğu da, dedesinin göç hikayesi de, köy meydanında geçen çocukluğu da. Burada “ben” kelimesi hiçbir zaman tek başına değildir. Birinin hikayesi, çoğu zaman bir köyün, bir topluluğun, bazen de bastırılmış bir kimliğin hikayesidir.

O yüzden Batı Trakya’da terapi yalnızca bireysel bir süreç değildir. Bazen terapi, bir tercümedir. Hem dilin tercümesi hem de kültürün. Bir insan “içim sıkılıyor” dediğinde, bazen “söyleyecek çok şeyim var ama dinleyen yok” demek ister. Bir başkası “başım ağrıyor” der, ama aslında “çocuklarım için endişeliyim” anlamına gelir. Duygular burada çoğu zaman bedene sığınır, çünkü dile getirilmekte zorlanılan bazı meseleler vardır. Bu dili anlamadan terapi yapmak, suyu kaynağından değil, paslı borulardan içmeye benzer.

Bizim toplumda insan, sadece kendi duygularını değil, ailesinin onayını, köyün bakışını, geçmişin sessiz izlerini de taşır. Bir danışan “annem üzülmesin diye sustum” dediğinde, o cümlede sadece bir anne değil, bir kuşağın terbiyesi, bir toplumun “ayıp” anlayışı vardır. Bazen “hakkımı arayamadım” diyen biri, sadece kişisel bir çekingenliği değil, azınlık olmanın getirdiği bir temkini dile getirir.

Amerikan tıbbının biyopsikososyal modeli insanı biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleriyle ele alır.

Ama Batı Trakya’da buna bir boyut daha eklenir: kültürel bağlam. Çünkü burada iyileşme yalnızca kişinin kendini anlamasıyla değil, köyüne, diline, inancına, topluluğuna yeniden bağlanmasıyla mümkündür. Bir cenazede paylaşılan taziye, bir kahve sohbetindeki dertleşme, ya da gençlerin bir yaz gecesi çınarın altındaki sohbetleri bile bir tür terapi etkisi yaratır.

Her danışanın içinde ortak bir dert vardır: görülme isteği. Görülmek, sadece birine bakmakla gerçekleşen bir eylem değildir. Kimliğinle, aksanınla, hikayenle kabul edilmek demektir. Azınlık olmanın getirdiği görünmez yük bazen kelimelere sığmaz ve bu yükü beden taşımak zorunda kalır.  “Mideme taş oturuyor” diyen bir kadının aslında söylemek istediği şey, yıllardır yutkunarak yaşadığı bir hayatın ağırlığıdır.

Batı Trakya’da psikoterapi tam da bu yüzden, bir anlamıyla köprü kurmaya benzer. Danışanla terapist arasında sadece bir masa değil, diller, kimlikler, değerler arasında uzanan bir nehir vardır. Terapist bazen sadece dinleyen değil, iki yakayı birleştiren köprü rolüne bürünür.  Bir yanda “bizimkiler ne der” korkusu, diğer yanda “kendim olmak istiyorum” arzusu vardır. Bu iki sesin arasında kalmış insanı anlamak, yalnızca psikoloji bilgisiyle değil, bu toprağın sesini duymakla mümkündür.

Kültüre özgü terapi yaklaşımları da zaten bize bunu anlatmaya çalışıyor. Japonya’daki Naikan terapisi ya da İran kökenli bir doktor tarafından geliştirilen Pozitif Psikoterapi, iyileşmenin sadece semptomların azalması olmadığını söyler. Gerçek iyileşme, kişinin kendi anlam dünyasında yeniden yer bulmasıdır. Batı Trakya’da bu anlam dünyası biraz daha karmaşık bir haldedir. İki dünyanın arasında büyüyen insanlar için “ben kimim” sorusu sadece kişisel bir mesele değildir. Aynı zamanda bir topluluk meselesidir. Terapide bazen en büyük dönüşüm sessizlikle olur. Bir danışan ilk kez “küçüklüğümden beri hep uyum sağlamak zorunda hissettim” dediğinde, sadece kendinden bahsetmez, ait olduğu toplumun özelliklerini dile getirir. Ve belki de o an, iyileşmenin başladığı andır. Bu konuların konuşulmaya başlanması bile bazı tabuları yıkmaya başlar ve yeni bir sürecin içine girilir. Bu iyileşme adına atılan ilk adımdır.

Batı Trakya’da terapi, sadece bireyi değil, kolektif hafızayı da onarmaya çalışır.

Çünkü burada birinin yarası, çoğu zaman hepimizin hikayesinden bir parçadır.

Belki de bazen en sağaltıcı cümle terapistin dudaklarından değil, danışanın kalbinden çıkar:

“Ben sadece kendim için değil, bizler için iyileşiyorum.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu